İnsan neden yazar? ya da benim örneğimde neden yazamaz?
Herhalde insanların yazıyı neden bulduğu geçmiş binlerce yıl içinde benden bu konuda kıyaslanamayacak kadar bilgi sahibi olan binlerce insan tarafından çok defa açıklanmıştır. İster söz uçar yazı kalır düsturunda olduğu gibi bilgiyi ölümsüzleştirmek olsun amaç isterse de farklı bir şey olsun tarih boyunca bildiğimizi bir sonraki nesle aktarmak için yazı her zaman en etkili araç olmuş. En azından şimdiye kadar.
İlginç ve her şeyin kısaldığı bir çağda yaşıyoruz. Çizgi filmler bile kısalıyor. Çocukluğumun sabah kuşağında bitmemesi için çok şeyi yapabileceğim çizgi filmler bile artık daha kısalar. Hal böyle olunca daha çocukluk çağından itibaren kısalığa alışmış bünyeler uzun uzun okumaktan da sıkılıyor. Tabi amca gibi bundan şikayet edecek değilim. Belki bu şekilde öğrenmek bizim gibi padişah tefrikası gibi kitaplara sürekli bakmaktan çok daha verimlidir. Onu zaman gösterecek. Neyse efendim biz konumuza geri dönelim.
Konu malum ben yazamıyor oluşum. Sanıyorum ilk blogumu gezegenlerin meşhur olduğu zamanlardan birinde açmıştım. O zaman çalıştığım proje olan özgürlükiçin ile ilgili gelişmeleri ve Pardus topluluğu ile ilgili yaptıklarımızı dilim döndüğünce anlatmaya çalışarak blog yazmaya başladım. Sonrasında Tübitak'ta işe girmemle birlikte daha profesyonel tuttuğum bir blogum olmaya başladı. O yıllarda yazdıklarıma bakıyorum da 2009 yılı ve yaşıma göre bazı şeyleri iyi okumuş ve görmüşüm aferin bana.
Daha sonrasında twitter kullanımımın artması ve blog yazmanın pek de eskisi gibi popüler olmaması nedeniyle ben de yazmaya yavaş yavaş ara verdim. Kısa yazmak ve anında etkileşim almak sonrasında platformun koyduğu flood araçları beni yazmak konusunda uzun ve dikkatli yazmaktan çok daha fazla cezbetti ve bir nevi köreltti. Geçtiğimiz hafta itibariyle son kez ve kesin olarak Twitter'dan ayrılma kararım ile birlikte kalan boş vaktimi doldurmak için yine blog yazma perileri bana konuk oldu.
Geçen yılın ortalarına kadar tarihsel nedenlerle tuttuğum bir blogum olsa da digitalocean'da yaşanan bir takım huzursuzluklar nedeniyle bu blogum tarihin tozlu derinlikleri arasında kayboldu. Bir takım yazıları bir şekilde kurtarmış olsam da babam için yazdığım son ve kısa yazıyı kaybettim. Bu da beni kendi yönettiğim değil yönetilen bir platformada yazı yazmanın ne kadar doğru olacağına ikna etti ve işte kısa bir aradan sonra şimdi buradayım.
Ben kimim ve ne yapıyorum?
Eğer ilk kez denk geliyorsak, selam ben Akın. 38 yaşındayım ve yarışmaya pek çok yerden katılıyorum.
Lisansta hukuk eğitimi aldım ama yazın kütüphanede bir sonraki yılın derslerini çalışmak için harcadığım zamanları saymazsak hukuk alanında hiç çalışmadım.
Babacığımın 5 yaşımdayken ısrarlarıma dayanamayarak aldığı Atari'den bu yana oyun oynamayı ve henüz dördüncü sınıftayken 6 taksitle aldıkları Arçelik marka bilgisayarımdan bu yana da bilgisayarlarla ilgili çalışmayı seviyorum.
Sabırsız, savsak ve ayrıntılara dikkat etmeye vakit harcamayacak kadar disiplinsiz olduğumdan hiç bir zaman bilgisayarlara ne yapması gerektiğini doğrudan söyleme şansım olmadı fakat bir şekilde her zaman bunu çok iyi söyleyebilen insanlarla çalışma şansım oldu. Kendime yetecek kadar Linux kullanmayı biliyor ve bilmediğim şeyler konusunda bol bol okuma yapmaya çalışıyorum.
Farklı farklı kurumlarda farklı farklı projeler için uzunca sayılabilecek bir süredir IT sektöründe çalışıyorum. Hem kamuda hem özel sektörde proje yöneticiliği, alt yüklenici yöneticiliği, satış, operasyon, halı kilim ve travel pozisyonlarında bulundum şu anda da kurumsal perakende firmalarının e-ticaret operasyonlarını yönettiğimiz bir şirkette çözüm mimarı olarak çalışıyorum.
Peki bu blogun ismi nereden geliyor?
Aklımevde aslında daha önce hobilerimden biri olan akıllı evlerle ilgili yazıları ayırıp tutmak için aldığım bir alan adıydı. Hala bu isimde bir twitter hesabım ve bir de Discord sunucumuz bulunuyor ama yukarıda andığım tatsızlık aklımevde'yi de etkileyince alan adı boşa çıktı ve ben de bu kadar sevdiğim bir alan adını kullanmamazlık yapmak istemedim.
Bu sıralar artık benim gibi her telden çalan bloglar çok okunmasa da benim okunmak gibi bir derdim yok. Dolayısıyla bu blogun da kendine ait bir yazım takvimi ya da belli bir nişe odaklanmak gibi bir derdi de yok. Eğer becerebilirsem bu blogda hem kişisel tecrübelerimi hem de edindiğim hobileri yazmak istiyorum.
Dolayısıyla yakın zamanda, ciltçilik, akıllı evler ve donanımlar gibi konularda daha fazla yazı göreceğinizi umuyorum.
Hoş geldiniz sefalar getirdiniz efendim...